Şahsiyet Buluşmaları program serimizin bu dönemki ilk konuğu Musa Belfort oldu. Aslen bir Fransız olan Musa Belfort yaşam hikâyesi ve İslamı seçme sürecini anlattı. Şahsiyet Akademisi Üsküdar yerleşkemizde gerçekleştirilen program ilgiyle takip edildi.

Musa Belfort önce inançsız bir ailede yetişmiş, ancak daha sonraları Protestanlığa meyletmiş sonunda da Protestan/Evanjelik kilisesine bağlı koyu bir Hristiyan olmuş. Bu süreç içerisinde daima bir arayış içerisinde yaşayarak çeşitli şehirleri ve ülkeleri dolaşmış. İslama girişini de kendisi şöyle anlatıyor.

Musa Belfort Anlatıyor

Nasıl müslüman oldunuz?

Çarşıda tebliğ yaptığım bir tezgahım vardı. Bu tezgahı açıyor, üzerine İncil ve diğer kitapları diziyor, insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordum. Tezgahıma yaklaşanlara İncil’den okumaya veya anlatmaya başlıyordum.

Hangi şehirde?

Saint Etienne. Bu işi her Cumartesi yapıyordum. Yaklaşık bir sene kadar sonra yine bir Cumartesi tezgahın başında dururken bir Müslüman geldi. Beni dinledi ve sonra şunu söyledi: ‘Sen bana dinini anlattın. Peki benim dinimi biliyor musun sen? Merak edip bir camiye gittin mi? Hiç Kur’an’a göz attın mı? Eğer sen başkasının dinini bilmiyorsan nasıl doğruyu tebliğ ettiğine inanabilirsin ki? Doğruyu bulmak ancak mukayese ile olur.’ O zaman bu uyarıyı çok fazla dikkate almamıştım. Sonra düşünmeye başladım. Söyledikleri doğruydu. Müslümanlığı öğrenmeliydim. İçimde, gidip Müslüman ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapmak isteği uyandı.

O zamanlar İslam’a karşı düşüncelerim hiç iyi değildi. Bağlı olduğum kilisede İslam çok kötülenirdi. Buna rağmen camiye gitmeye ve Kur’an okumaya karar verdim. Kendime Afrika’dan Nijer’i seçtim. Burada hem Müslümanlar vardı, hem de halkı Fransızca konuşuyordu. Kur’an’ı okuyup yanlışlarını bulacak, sonra gidip buradaki halka mukayeseli bir biçimde doğruları anlatacaktım. Yaptığım araştırmaların ve bilgilenmelerimin beni bu yönde güçlendirdiğine inanıyordum. O zamanlar İncil’in tek ve doğru Allah kelamı olduğuna yönelik şüphem yoktu.

Önce bir camiye gittim. Amacım, “camiye gittim, orada yapılan ibadeti gördüm” diyebilmekti. Camiye her giren bana selam veriyor, ben de onlara garip garip bakıyordum. Arkada yapılan ibadeti takip ettim. Bu arada Kur’an alıp okumam gerektiğini düşündüm. Kur’an’ı nereden temin edeceğimi imama sordum. Hristiyan olduğumu söyledim. İmam herhalde Müslüman olacağımı düşündü ve bana Fransızca Arapça bir Kur’an hediye etti. Kur’an’la eve döndüm ve niyetimi eşime anlattım. Eşimin tepkisi “senin için iyi ise bu şekilde devam et” şeklinde oldu.

Ve Bir Pazar Günü

Bir Pazar günü Kilise’de ayin sırasında koroya ilahi söyletiyordum. İlahi teslisle alakalı idi. O esnada çok güçlü bir şekilde İslam’a çağrıldığımı hissettim. Eve döndüğümde kalbimin ‘Allah Allah’ diye attığını hissediyordum. O hal içerisinde bir elime Kur’an’ı bir elime de İncil’i aldım: ‘Rabbim kitabın hangisi ise bana göster’ diye Allah’a dua ettim. Misyoner olarak bir Müslüman ülkeye gitmek üzere tüm hazırlıklarımı bitirmiştim. Eğer Müslüman olursam büyük bir bedel ödeyeceğimin farkına vardım. Herşeyimi kaybedecektim. O anda hamdolsun Allah yardım etti. Kalbim Kur’an’a aktı ve Müslüman olmaya karar verdim. Ne olursa olsun o bedeli ödemeye karar verdim.

Bir Müslüman derneğe gittim. İmama tüm hikayemi anlattım. Çok şaşırdı. Sonra abdest aldım, şehadet getirdim ve ismimi seçtim. Dernekteki yirmiye yakın Müslüman beni gözyaşları içerisinde tebrik ettiler. Bir kardeş ‘Allah birisini sevince onun kalbini İslam’a açar’ dedi. Çok sevindim. Yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum.

KAYNAK:
Altınoluk Dergisi – 2004 – Mart, Sayı: 217, Sayfa: 012

Paylaş
× Bize Yazın!